31 Ağustos 2014 Pazar

Antik Ankara Gezi Rotası (1. Bölüm)

Ankara merkezinin antik tarihi 2800 yıl öncesine kadar uzanıyor. Şehri kuran Frig kralı eşek kulaklı Midas coğrafi konumundan ve yer şekillerinden dolayı düşmanın geçmesine izin vermeyen Ankara'ya "gemi çapası" anlamına gelen Ankyra adını vermiş. Ankara'nın ilk AVM'si Armada'nın önünde bulunan gemi çapası da işte buradan geliyor. Ardından batıdan göç eden Galatlar'ın başkenti olan Ankara, daha sonra Roma'nın şehri almasıyla Galatya Eyaleti'nin başkenti konumuna yükselmiş. Romalılar gittiği şehirleri müthiş bir şekilde imar ettikleri için Ankara o dönem yollara, Elmadağ'dan gelen suya erişiyor. 1073'de ise Türkler Ankara'ya geliyor ve böylece Selçuklu dönemi başlıyor. Osmanlıların şehre girişleri ise 1354. Ankara'nın son değişim dönemi de kuşkusuz Türkiye Cumhuriyeti'nin başkenti olduğu 13 Ekim 1923 tarihidir. İşte bu güzel tarih bizlere sahip çıkmamız gereken, birbirinden güzel eserler, yapılar bırakmıştır.

Ankara, 1700-1799
Yapıların tarihi geçmişe gittikçe onları koruma gerekliliği ve zahmeti artıyor. Ayrıca koruma bilincinin de yerleşmiş olması gerekiyor. Maalesef biz de bu bilinç yerleşmemiş olduğu için geçmişten günümüze tarihi fazlasıyla tahrip ettik. Zaten gezi boyunca bunu rahatlıkla fark ediyoruz. Gezi rotasının "Antik Ankara" isminde olması gördüğümüz hemen hemen her yerin antik dönemlerden kalmış olmasıdır. İlave olarak Selçuklu ve Osmanlı dönemlerinden kalma eserleri de buna eklemek en doğrusu olacak. Gezide Ankara'nın, akropolü diyebileceğimiz, merkez noktasındaki inanılmaz hoşgörüyü ve saygıyı; ulaşılması imkansıza yakın, yok olan tarihi; insanlık tarihinin bu en bereketli topraklarda adım adım yeşerişini gözler önüne seren müzeyi; 12. yüzyılda yapılmış Ankara'nın en eski camisini ve müzecilik anlayışında tüm tebrikleri hak eden bir yapıyı göreceğiz. Gezi rotası yapıları ve eserleri ayrıntılı incelemek isteyenler için -yemek molası dahil- yaklaşık 8-9 saat sürecektir.

Antik Ankara Gezi Rotası (1. Kısım)
Geziye ilk olarak Roma Hamamı ile başlıyoruz. Çankırı Caddesi'nde bulunan hamam Ankara'daki en büyük tarih katliamının yapıldığı noktalardan biridir. Aslında hamam konseptinin bir kısmı bugün ki Çankırı Caddesi'nin altında kalmıştır ve çevresinde -hatta içinde- yapılaşmaya izin verilmiştir. Yine de içine girdiğinizde ören yeri hissi vermesi güzel bir duygu. Bir Frig höyüğü üstüne 3. yüzyılda yapılan hamam 10. yüzyıla kadar hamam olarak hizmet vermiş, Osmanlı zamanında ise mezarlık olarak kullanılmıştır. İçeri girdiğinizde karşınıza hamamın avlusu diyebileceğimiz spor alanı(palaestra) çıkıyor. Hamam kısmına geçtiğimizde ise soğukluk(frigidarium), ılıklık(tepidarium) ve sıcaklık(caldarium) bulunuyor. Buraya giriş yasak olduğundan etrafından dolanmak gerekiyor. Giriş kapısının sağ tarafından ilerlediğimizde Sütunlu Cadde'nin küçük bir kısmı görülüyor. Bu yol Roma dönemi Ankara'sının en önemli ikinci yoludur. Zaten yolun gidiş yönüne baktığımızda Roma Hamamı'nı, Augustus Tapınağı'nı ve Roma Tiyatrosu'nu birbirine bağladığını fark ederiz. Yolun bir tarafında dükkanlar bulunuyor, diğer tarafında da muhtemelen küçük bir su kanalı geçiyor ve iki tarafı da sütunlarla çevrili. Tahminimce yol Perge'de bulunan yolun minyatürü şeklinde olabilir.



Balgat Roma Mezarı




Doğu Roma(Bizans) Mezarlığı
Hamamda birçok mezar taşı, mil taşı, kitabelerin yanı sıra Balgat'ta bulunan bir aile mezarlığı ile TCDD Ankara Gar binası yapılırken ortaya çıkan Doğu Roma(Bizans) mezarlığı bulunmaktadır. Doğu Roma mezarlığının özelliği Ankara'daki 3 Doğu Roma yapıtından birisi olmasıdır. Bizans derken inatla Doğu Roma diye belirtmemin sebebi maalesef ikisinin de aynı imparatorluk olduğunu bilmeyenlerin olması. Bizans ismi 17-18. yüzyıllarda Osmanlı'nın son verdiği Doğu Roma İmparatorluğu için Avrupalı tarihçiler tarafından uydurulmuştur. Nedeni ise Osmanlı sanki Roma'yı değil de Bizans adında, Roma'yla alakası olmayan, başka bir imparatorluğu yendiği algısı yaratmak ve kendini haklı olarak Roma Kayzeri ilan eden Fatih Sultan Mehmet'in imparatorluğu yerine, Kutsal Roma German İmparatorluğu'nu Roma'nın devamı olarak gösterme çabasıdır. Bizans ismi de İstanbul'da ki Roma öncesi Byzantion denilen Yunan kolonisinden gelmekte.

Giriş ücreti 5 TL. MüzeKart geçerli.
Müze hergün 8.30 - 17.30 arası açıktır.
Sütunlu Cadde
Julianus Sütunu (Belkız Minaresi)
Roma Hamamı'ndan çıkıp Çankırı Caddesi'ni Ulus yönüne doğru takip ediyoruz. Karşıdaki Armutlu Sokak'tan valiliğe çıkıyoruz. Valiliğin bulunduğu Hükümet Konağı 1897 yılında yapılmış. Yunanlıların İzmir'i işgalini Ankara halkı işte bu meydanda 19 Mayıs 1919'da protesto etmiş. Meydanda 362'de Roma imparatoru Julianus Apostata'nın Ankara'ya gelişi anısına dikilmiş 15 metre yüksekliğindeki Julianus Sütunu (Belkız Minaresi) bulunmakta. Konumu değiştirilmiş olan sütunun başlığı ise korinth tarzda. Zaten dikkat edince Ankara'daki Roma sütun başları hep korinth tarzda yapıldığı fark edilebilir. Bu meydanda üstünde durulması gereken bir Roma yapısı daha var: Roma Yolu (Cardo Maximus). Bu yol döneminin en önemli yoluydu. Oldukça geniş, çevresinde sütunlar, dükkanlar olan, altında ise hala çalışır halde kanalizasyon sistemine sahip bir yol. Yolun ilk kazısı yapılan kısmı Zincirli Cami'nin hemen yanındaki yeşillik alan, daha doğrusu çöplük, yeni çıkarılan kısmı ise valiliğin önündeki park yerinin altında. 2006 senesinde park yerini yaparken ortaya çıkan yolda Friglerden Osmanlılara kadar Ankara'ya yerleşmiş tüm medeniyetlere ait eserler çıkarılmasına rağmen park yeri tamamlanmış ve tarihin üstüne asfalt dökülmüştür. Yalnızca 3-4 metre karelik alan sergilenmektedir.

Roma Yolu (Cardo Maximus)
Roma Yolu (Eski Hali)
Roma Yolu (Şimdiki Hali)

Selçuklu Hamamı
Augustus Tapınağı
Julianus Sütunu'ndan yukarı doğru gittiğimizde Hacı Bayram Veli Cami ve Augustus Tapınağı olan şehrin akropolü diyebileceğimiz tepeye çıkmış oluyoruz. Burası eski şehrin kuşkusuz en güzel ve en kutsal noktasıdır. Son dönemlerde yapılan restorasyon çalışmalarıyla daha da güzelleşti. En büyük sorunu ise her zaman ki gibi trafik. Avluya çıktığınızda ilk olarak karşınıza Selçuklular'dan kalma küçük bir hamam kalıntısı çıkar, hemen yanına Hacı Bayram Cami'sinin minberinin ve mihrabının birer kopyasını koymuşlar. Bu merkezi nokta kültürlerin, medeniyetlerin, dinlerin birbirine karşı olan hoşgörüsünü, saygısını; ve aslında binlerce sene geçmesine rağmen insanlığın aynı inanç duygularını paylaştığı gerçeğini gözler önüne serer. Şehrin bu en güzel noktasına Frigler ana tanrıçaları Kibele'nin, Galatlar Ay tanrıları Men'in tapınağını, ardından gelen Romalılar ise İÖ 25-20 arasında Monumentum Ancyranum(Ankara Anıtı) denen şimdiki Augustus Tapınağı'nı yapmışlardır. Doğu Roma döneminde bu tapınak kilise olarak kullanılmış, Osmanlı zamanında ise bir dönem medrese olmuş ve 1428 yılında hemen bitişiğine -hatta biraz içine- Hacı Bayram Veli Camisi yapılmıştır. Kısaca burası 5 farklı medeniyetin ortak din merkezi olmuş. Tapınağı eşsiz kılan özelliği ise "Tanrılaşmış Augustus'un Yapmış Olduğu İşler"(Res Gestae Divi Augusti) adlı antik dünyanın benzersiz ve en uzun yazıtına sahip olmasıdır. Bu yazıt Sezar'ın yeğeni olan Augustus'un Vesta Rahibeleri ile Roma'nın Augustus tapınaklarına dağıtılmış ancak sadece Ankara'daki yazıt Latince ve Yunanca olarak günümüze kadar ulaşabilmiştir. Yunanca hali dış duvarda görülebilir. Bu eşsiz özelliği neticesinde bu tapınağa Yazıtlar Kraliçesi gibi isimler verilmiştir. Tapınağın bitişiğinde ise ilk Türk tarikatının kurucusu Hacı Bayram'ın yaptırdığı cami ve öldüğünde(1430) nakledildiği türbesi bulunmakta. Ayrıca Hacı Bayram, Fatih Sultan Mehmet'in yanından ayırmadığı Akşemseddin'in hocasıdır. Selçukluların, Osmanlıların diğer dinlere olan saygısının ve hoşgörüsünün çok güzel bir örneğidir bu iki yapının oluşturduğu görüntü. Ancak şuanda böyle bir hoşgörünün varlığı tartışılır. Çünkü Augustus Tapınağı'nın tarihinin yazdığı levhalarda kendine Müslüman deme cürretini gösteren bazı şaklabanlar "Tanrısal Augustus", "tanrı" gibi kelimeleri kazımış. Bunlar cahil değil, çünkü cahil olsa okumaz, bunlar daha tehlikeli olan yarı-cahil sınıftan. Hem okuyor hem karalıyor. Kapasiteleri imparatorlukların en parlak dönemlerinde "tanrı-kral" yönetim şeklinin oluştuğu gerçeğini kaldırabilecek düzeyde değil. Mesela Sezar yüzünü kırmızıya boyayarak kendini Jüpiter olarak görmüş, Kanuni Sultan Süleyman ise kendisini Allah'ın yeryüzündeki gölgesi olarak tanıtmıştır. Yani geçmiş dönem imparatorluklarında tanrısallaşma çok da ilginç değil. Günümüzde bile bazı liderlerin bu tip yüceltmelerle karşılaştıklarını göz önüne alırsak, bilinen dünyanın neredeyse tamamına hakim olan bir imparatorun kendini "tanrı" sınıfına koyması anlaşılabilir bir durumdur.

Augustus Tapınağı

Augustus tanıtım levhası karalamaları
Tanrılaşmış Augustus'un Yaptığı İşler
"Res Gestae Divi Augusti"
Eski Yunanca Yazıt



Doğu Roma(Bizans) Duvarı

Hacı Bayram Veli Cami
Roma Tiyatrosu
Hacı Bayram Veli Cami'sinin yanında Doğu Roma'dan kalan 2. eser olan surlar bulunmakta. Bu surların da 7. yüzyılda Sasanilere karşı yapıldığı düşünülüyor. Hacı Bayram'dan Hisar tarafına baktığımızda Roma Tiyatrosunu görebiliriz. 2. yüzyılda yapılan bu tiyatro Ankara'daki diğeri yok olmuş olan iki tiyatrodan biri. Buradan devam ediyor ve Anafartalar Caddesi'ne çıkıyoruz. Anafartalar Caddesi ile Çıkrıkçılar Yokuşu'nun kesiştiği köşedeki binanın(altında İş Bankası, Albaraka Türk olan) arkasında çok ilginç bir yapı var: Aziz Klemens Kilisesi (St. Clemens Kilisesi). Bu kilise Doğu Roma'dan kalan en önemli yapı olmasına rağmen bugün dışarıdan görmek imkansız çünkü binaların arasında kalmış. Orada çalışanlar bile bu kiliseden bihaber olma olasılığı çok yüksek. Kiliseyi görebilmek için o binanın apartman görevlisini bulmanız gerekiyor. Hatta bazı iyilik sever kişiler kendi evlerinin arka balkonundan(bina boşluğuna bakan) insanların kiliseye bakmasına izin veriyormuş. Aslında bu kilise tarihe karşı ne kadar sorumsuz olduğumuzun küçük ama önemli bir göstergesi. Maalesef biz gittiğimizde görevli izinde olduğu için kiliseyi göremedik. 5 ile 9. yüzyıllar arası yapılmış olan kilise, Ayasofya'nın planıyla ortak yönler taşıyor.

Hacı Bayram'dan Kale

Hisar'dan Kale
Hisar'dan Kale











Anafartalar Caddesi, Zincirli Cami

St. Clemens Kilisesi

St. Clemens Kilisesi

27 Ağustos 2014 Çarşamba

Ankara'nın Gökyüzüne Açılan Penceresi: Kreiken Rasathanesi

Coude Teleskobu
Şehir ışıkları altında yaşadığımız için çoğu zaman gökyüzünün ne kadar mükemmel ve büyüleyici güzellikte olduğunu fark edemiyoruz. Özellikle köy gibi yerlere gidince de "yıldızlar bu kadar güzel görünüyor muymuş" demekten kendimizi alamıyoruz. Ankara Üniversitesi'nin bünyesinde hizmete girdiği 1963 yılında kuşkusuz çok daha berrak bir havada gözlem yapılabilen Kreiken Rasathanesi bugün gittikçe büyüyen şehrin ışıkları içinde kalıyor. Gitmeden önce kafanızda Discovery Channel belgesellerindeki gibi çölün ortasında devasa bir teleskop hayali kurarsanız hüsrana uğrayabilirsiniz. Küçük çaplı 4 teleskop barındıran gözlemevi yine de doğal havası ile astronomi meraklıların uğrak yeri. Rasathanede teleskoplarla gözlemlerin ve bilgi verici anlatımların yapıldığı etkinlikler düzenleniyor. En son 3 bin kişinin katıldığı Perseid Meteor Yağmuru etkinliği düzenlendi. Açıkçası bu kadar çok katılımcının olacağını hiç tahmin etmiyordum. Çünkü daha önceki etkinliklerde 30-40 kişi geliyordu. Tabi bu kadar çok insanı görmek sevindirici bir durum. Ayrıca giderken şehirden 4-5 derece daha soğuk bir yer olduğunu unutmamak gerekiyor. 
Coude Teleskobu
Halk günü etkinliklerinde tam 5 TL, öğrenci 2.5 TL.
Randevulu etkinliklerde tam 6 TL, öğrenci 3 TL.
Tam adres haritada.




Güneş Saati

19 Ağustos 2014 Salı

Cumhuriyet Dönemi Gezi Rotası (2. Bölüm)

"Mustafa Kemal" Namık İsmail

İlk bölümde bahsettiğim gibi cumhuriyetten sonra Ankara'nın imarı Yenişehir'e doğru kaydığı için şimdiki Atatürk Bulvarı ve çevresi önem kazanmıştır. Biz de Ulus meydanından aşağı doğru eski Bankalar Caddesi'nde ilerlemeye devam ediyoruz. Birkaç bina sonra karşımıza Birinci Ulusal Mimari Akım'ın en güzel yapılarından biri olan Ziraat Bankası çıkıyor. Evim Etlik'te olduğundan merkeze giderken sürekli bu binanın önünden geçer ve her seferinde hayranlıkla izlerim. Gece ayrı gündüz ayrı bir çekiliği vardır.

Vitraydan detay
Ancak bu bina en merkezi konumda olmasına rağmen belki de en az ziyaret edilen yerdir. Çünkü binanın içinde müze olduğuna dair hiçbir tabela yoktur. İlk başta "bir banka müzesinde ne olabilir ki, hem sıkıcıdır da" demeyin, belki de bu gezi rotasındaki en güzel müze Ziraat Bankası Müzesidir. Müzeyi ziyarete geldiğimizi söylediğimizde, çok az ziyaretçisi olduğundan, görevliler biraz şaşırıyor, ardından diğer müzelerde olmayan bir konukseverlikle davranıyorlar. Müzeyi gezmeye başladığımızda geldiğimizi duyan bir çalışan gelip bizzat bize rehberlik yaptı. Tabi bu bizi çok şaşırttı ve mutlu etti. Bize müzedeki eserleri anlatmanın yanında, sanat tarihinden, Türkiye'nin ekonomik-sosyal durumundan, binanın mimarisinden ayrıntılarıyla bahsetti. Ziraat Bankası şuan klasik bir banka gibi hareket etse de yenilikçi Mithat Paşa'nın kurduğu o ilk dönemlerinde çok daha sosyal amaçlı işleyen bir bankaymış. Toplumun eksik olan yanlarını gidermek için kültür-sanat, kitap, spor, piyango gibi birçok konuda etkinlikler düzenlemiş, sponsorluklar yapmış. Memleket Sandıkları olarak ilk kurulduğu dönemdeki amacı da büyük çoğunluğu tarım çalışanı olan toplum bireylerine maddi yardım sağlamak. Müzede birbirinden güzel tabloların olması da ayrı ilgi çekici bir durum. Cumhuriyetle birlikte Mustafa Kemal Atatürk birçok konuda olduğu gibi sanatın da gelişmesi için girişimlerde bulunmuş, özellikle bu gibi kurumları sanata önem vermeleri konusunda teşvik etmiştir. Bankalar şubelerine tablolar asmış, toplumu yansıtmış ve bu da halkın ilgisini çekmiş. En muhteşem eserlerden birisi de, 1929 yılında tamamlanan bu bina Ankara Ziraat Bankası Şubesi iken, İbrahim Çallı'ya ait Harman isimli tablodur.

Müze girişi ücretsiz.
Hafta içi her gün 09.00-17.00


"Harman" İbrahim Çallı
Memleket Sandıkları "Her şey bununla başladı"




Ziraat Bankası'nın hemen karşısında eski Tekel Binası şimdiki Yunus Emre Enstitüsü, birkaç bina altında da şuan Garanti Bankası olan eski Osmanlı Bankası bulunuyor. Osmanlı Bankasın'dan sağa dönüp 100 metre kadar ilerlediğinizde de meşhur Evkaf Apartmanı var. Bu apartman şuanda Küçük Tiyatro'ya ve Oda Tiyatrosu'na ev sahipliği yapıyor. Zamanında Orhan Veli Kanık, Ahmet Hamdi Tanpınar burada ikamet etmiş. Böyle bir apartmanda kalmanın duygusunu içinde bulunduğumuz estetik anlayışından yoksun, kullan at kültürü ile şekillenen tüketim toplumu yüzünden asla yaşayamayacağımız kesin.

Eski Bankalar Caddesi ve Tekel Binası
Solda Eski PTT

Yunus Emre Enstitüsü

Evkaf Apartmanı


Eski Osmanlı Bankası
PTT Pul Müzesi
Tekel binasının altında ise henüz yeni açılan Pul Müzesi bulunuyor. Açıkçası müze beklediğimden daha modern dizayn edilmiş. Ayrıca ücretsiz olarak sesli anlatım da alabilirsiniz. Osmanlı'dan başlayan Türk postacılık faaliyetlerinde kullanılan araç-gereçler ile başlayıp, bizim kullandığımız (tarih sırası ve tematik olarak) ve bazı yabancı ülkelerde kullanılmış pullar sergileniyor. Filateli (bir nevi pul bilimi) tıpkı nümizmatik gibi önemlidir. Çünkü eski sikkeler nasıl döneminin ekonomisini, değerlerini bize anlatıyorsa pullar da döneminin önemli olaylarını, gelişmelerini gösterir. Bundan dolayı gezerken bazı pulları büyüteçle uzun uzun incelemek isteyebilirsiniz. Osmanlı'nın ilk pulu 1863 yılında basılmış. Osmanlı pullarının üstünde genelde Viyana Baskısı, Londra Baskısı denmesi o dönem sanayinin olmamasından kaynaklanıyor. Ayrıca en çok hoşuma giden ise müzenin alt katının çocuklara ayrılmış eğitici bir yer olması.

Müze girişi ücretsiz.
Hafta içi her gün 09.00-17.00




Pul Basım Makinası














Pul Müzesi'nden çıkıp Kızılay tarafına doğru devam ediyoruz. Sağımızda bir zamanlar bataklık olan Gençlik Parkı bulunuyor. Biraz ilerisinde ise eski Sergi Evi olan şuan Büyük Tiyatro'nun içinde bulunduğu Opera binası bulunmakta. Ankara tiyatro seyircisi olarak oldukça zengin olmasına karşın sahne olarak kıt. Bizler de sahnelendikten iki gün sonra oyunda bacak göründü diye sansürlenen, "tiyatro bahçesinde silahlı çatışma" adlı oldukça gerçekçi toplumun ne kadar yozlaştığını anlatan oyunlar ile idare etmeye çalışıyoruz.


Buradaki köprüden direk Resim Heykel Müzesi'ne geçiyoruz, I. Ulusal Mimari Akım'ın bir başka güzel binası. Müzelerin(Resim Heykel ve Etnografya) olduğu yer önceleri Selçuklu zamanında yapılan bir mescidin bulunduğu, birçok din, askerlik uğurlama gibi törenlerin yapıldığı Namazgah tepesidir. Buranın altında bulunan Türk Hava Kurumu binası ve yanındaki(aralarında Numune yokuşu var) Kültür ve Turizm Bakanlığı binaları önceden Yahudi ve Hıristiyan mezarlığıymış. Demek ki filmlerdeki gibi her mezarlığın üstüne yapılan binalar "perili köşk" olmuyor. Resim Heykel Müzesi, Türk Ocağı olarak Hikmet Koyunoğlu tarafından yapılmış. O dönem burada Atatürk ilkeleri, cumhuriyetin önemi, kültür, tarih ve sanat hakkında gençlere dersler verilir, tartışmalar yapılırmış. Türk Ocağı da 1950'lerde başlayan süreç içerisinde tıpkı uçak fabrikalarının kapatılması, köy enstitülerinin, halk evlerinin kaldırılması gibi insanların aydınlanmasına yardımcı olan diğer birçok faaliyet gibi sonlandırılmıştır. Eğitim sistemimizin en komik yanı sorun olduğu düşünülen alanlara dair dersler koymak. Mesela araba kullanmasını mı bilmiyoruz, trafikte nasıl davranılacağından haberimiz mi yok "trafik", sanatta açık mı var, yeterli ilgi mi yok "resim" dersi koyalım da sorunlar çözülsün gibi bir anlayış hakim. Haliyle bunlar, diğerleri gibi, fazlasıyla sığ hiçbir yararı olmayan sadece kolay not alma ve vakit doldurma dersleri olarak kalıyor. O yüzden bu tür müzeler ayrıca önemli. Müzede klasisizm, oryantalizm, realizm ve modernizm etkisindeki Osman Hamdi Bey, İbrahim Çallı, Namık İsmail, Şeker Ahmet Paşa gibi önemli Türk ressamların eserleri bulunuyor.

Müze girişi ücretsiz.
Pazartesi hariç her gün 09.00-12.00 13.00-17.00

Resim Heykel Müzesi
"Silah Taciri" Osman Hamdi Bey

Resim Heykel Müzesi










İbrahim Çallı
Etnografya Müzesi
Resim Heykel Müzesi'nin hemen yanında daha çok Mustafa Kemal Atatürk'ün ölümünden Anıtkabir'in yapıldığı 1953 senesine kadar istirahatgahı olarak bilinen Etnografya Müzesi'ne geçiyoruz. Son dönemde yenilenen müze eskiye göre fazlasıyla kullanışlı duruma gelmiş. Burada Türk kültürüyle ilgili birçok önemli canlandırma ve eser bulunuyor. Oldukça zengin olan müze koleksiyonunda kıyafet, dokuma, işleme, oyma, çini, cam, silah, ahşap, takı ve yazma eserler bulunuyor. Kahveye olan düşkünlüğümden dolayı kahve koleksiyonuna ayrı ilgi gösterdim. Ayrıca en çok ilgimi çeken ise, Selçuk sanatında karşımıza çıkan ve Şamanizm'in yansımalarını gösteren, tavus kuşu ve ejderha motifleri bulunan ahşap eserler oldu.

Müze girişi 10 TL. MüzeKart geçerli. (MüzeKart yerine Maximum Kart kullanıyorsanız 2.5 saatte bir müze gezebileceğinizi unutmayın)
Kasım - 14 Nisan 08:30-17.00
15 Nisan - Ekim sonu 08.30-19.00
"Benim naçiz vücudum elbet bir gün toprak olacaktır.
Lakin Türkiye Cumhuriyeti ilelebet payidar kalacaktır."
Gazi Mustafa Kemal Atatürk

Kına Gecesi
Zeybek


Türk Kahvesi yapım ve sunum malzemeleri




Yazma Kuran-ı Kerim (750?)

Ejderha Motifi


Tavus Kuşu Motifi

Mühr-ü Süleyman Motifi